30 Mayıs 2008 Cuma

İŞ..GÜÇ..AŞK..

Çok yorulunca çok konuşmak bir rahatsızlık mı bilemiyorum..
Ama ben, yoruldukça zihni açılanlardanım sanırım.. elim ayağıma dolaştıkça koordinasyon kabiliyetim artıyor ! daha bir heyecanla ve istekle sarılıyorum çözümsüzlüklere..

Gücümün tükendiği zamanlarda da çok konuştuğumu farkettim.. Hatta daha fazla gülüyorum.. Gerginliğin böyle dönemlerde daha kolay dışarı sızdığını biliyorum ..
Ancak bu akşam bir arkadaşım bana.. sen işkolik misin dedi...
Bu gece çalışma salonunu en geç ben terkettim.. saat 02:15 ti sanırım..
Cevap veremedim.. çünkü olmayı düşünmediğim ve istemediğim ama içinde bulunduğum durum..

İnsan yorulunca bir de.. çok konuşunca.. aşkın tesiri de azalıyor sanırım.. işkoliklikten aşkı düşünemiyormuş insan anladım..
İşi çok konuşmak olanlardan biri iseniz.. susabildiğiniz anda
ya da yanında susabildiğiniz.var olduğu zamanda.. sanırım aşkın tedirginliğini hissediyorsunuz..

Susmak erdemdir diye bir söz duymuş muydum.. yoksa kendi kendime uydurduğum uyduruk erdem laflarından biri miydi hatırlayamıyorum..

Ama, bazen derin aşkın, ciddi suskunluk içerdiğini düşünüyorum..
Susma... Sustukça sıra sana gelecek...

13 Mayıs 2008 Salı

KUTSANMASI GEREKEN GÜNLER.. UNUTULMAK İSTENEN ANLAR..



En özel gününde.. insanın.. gece.. herkes evlerine döndüğünde.. yalnız kalması kadar rahatsız edici bir yalnızlık olabilir mi?

Performansı iyi bir konser sonrası hislerime benzetiyorum bu durumu.. Konser öyle muhteşemdir ki.. (en son Haggard konseri..ses sisteminden dolayı çok keyifli olmamasına rağmen) .. Konser bitince .. Salondan çıkıp, içerideki o müthiş ses ahenginden, ritmden ve melodiden uzaklaşırken.. bu zevkten bihaber insanların arasına karışıp.. gündelik hayata dönünce.. Konserin bitmiş ve o anın bir daha yaşanamayacak olmasına o denli üzülürüm ki..

İşte öyle de.. Arkadaşların eve dolduğu doğum günü geceleri .. Herkes birer birer kapıdan gülerek uğurlanırken.. ve neyse ya, bulaşıkları yarın yıkarım.. diye boşvermişliğin tam da içine düşerken..
Yatağa uzandığındaki o sessizlik.. perdenin dahi kımıldamaması..bir ışık-lamba açma sesinin duyulmaması.. yan daireden sifon sesi.. üst kattan terlik sürtmesi..
Ne sabahın olması istenir.. ne gecenin bitmesi..
Ne gece öyle kalsın istenir.. ne de sabaha bu hislerle uyanmak..

Doğum günleri.. zihin kemale erince .. fazlalık kilolar gibi endişe vericidir..
Bu özel günleri birisi iptal etmeli !!!..
Eskilerin(çok eskilerin) doğum günlerini.. "soğuk bir kış günüydü ve yağmur çiseliyordu" diye hatırlaması belki bundan..

Bir nehir ki ömrüm..


DİPSİZ KUYU..DİBİNİ GÖRMEK..DİBİNİ BULMAK..

Bir gün öğretmenlerimizden birisi.. oğlum.. "şişe"nin


ve "kadın"ın dibi yok demişti..







Tecrübe etmediğim şeylere inanmama eğilimindeyim nedense.. Ateş yakmadığı sürece elimin acıdığını hissedemeyenlerdenim..

Çukurun dibine düşmediği sürece düştüğünün farkına varamayanlardan olduğum gibi..
Ve kaç kez düşülür ki bir kuyuya.. kaç kez çıkılır..
İnsanın kara deliği.. beyin kıvrımlarında, "iğne deliği" gibi.. minik boşluklar bırakmak mı..

Nefes alamaz insan "serd düşünce"..
Ya da bazen düşününce.. insan.. nefes alamaz..
Kelimeler.. bakışlar.. adımlar.. tutuşlar.. serdleşir..

Yumuşak toprakta çivi oynardık eskiden.. dar boğazlar yapardık birbirimize.. ince uçlu çivisi olan aradan geçebilirdi..
Kendimize yaptığımız boğazlar o denli dar ki.. ince.. ipince "delikli iğne"ler ile saplamaya çalışsak.. geçemeyecek gibiyiz..
Kutsiyeti yitirilmiş harf cesetlerinden özür diliyorum..
Kuyunun dibine saplanıncaya kadar sırtımın yere değeceğini sanmıyordum..

48 GB POTPURİ

   Üzerinden her şekil bulutlar geçerdi “aşıkken” insanın, Meltem gibi yel gelir, son emeli güle konardı “son of the od”, Şimdi en güvendiği...