26 Ekim 2007 Cuma

THREESOME !! HAYIR DAHA FAZLASI !!


Her erkeğin birden fazla kadınlı standart fantezilerinin üzerinde bir yerde durmak istiyorum !! :)



Benim arzum daha farklı.. (bunu hepten bir kenara bırakacak kadar erdem abidesiyim dersem.. münker ve nekire hesap veremem!!)

Tanıştığım.. "sevgilim" kelimesini kullandığım ya da "sevgili" kelimesi yaşanmasına rağmen kullanamadığım (!) kadınları ..sanki ben ölmek üzereymiş gibi.. ya da başıma korkunç bir felaket gelmiş de tümden herkes merakla sonumu bekliyormuş gibi.. bir yere toplamak istiyorum !!

Aslında "lost"vari bir "eski sevgili toplantı adası" ideal olanıydı.. Ama bunu yapabilecek elektronik ekipmanım ve alet edevatım yok !
Her birinin diğerlerini görünce yüz ifadesini.. arkamdan hangi hatıralar ve tonlamalarla konuştuklarını.. bir fısıltı gibi ruh halinde aralarda dolaşarak duymak istiyorum..
Şaşkınlık ya da hayal kırıklıklarını görmek istiyorum.. "Ne yani benim sevgilim dediğim herif bu kızla da mı çıkmış ! öpüşmüş!" demelerini görmek..
Bu senaryolu bir film çekilmeli..
(Hatta bu meyanda konulu bir film bilen, önersin lütfen, seyretmek isterim)

Harem fikri belki de bu hisse sahip bir şehzadenin fikriydi..
Tüm kadınlarını aynı ortamda perde arkasından seyredebilmek.. Şehzade için kavga edilmesi falan gibi süper ego basitlemesine indirgenmemesi gerekir bunun.. Kadın kendi için bir başka erkekle konuşan ve savaşan erkek görmek istediği gibi.. Erkek de.. kendisinin ayrılıktan sonraki etkisini merak edebilir.. Ne oldu benden sonra diye.. Katillerin cinayet mahalline dönmesi gibi.. Erkekler de eski sevgililerinin bulunduğu bir mekanda mutlaka fırtına sonrasının izlerini ölçmeyi sever..



Yani her erkeğin birden fazla kadını aynı yerde görme eğilimi ve dayanılmaz arzusunun sadece bir yatak malzemesi olmadığı ... bunun yanında..
her elveda öncesi bir öpücük tadının aranması hissi yatıyor olabilir..
ölmeden önce yapılacaklar listesinin başındadır !!:)


19 Ekim 2007 Cuma

VURDUĞUM YERDE DUR !


vurduğum yerde dur
ne ismimi sayıkla benim
ne sırtımdan vur

vurduğum yerde dur
bakamayacağın kadar silahımı dimdik doğrultmuşum sana
dizlerin yeni doğmuş bir çocuk başı gibi titrek
rüzgarda minik bir bulut gibi korkak
yerde bir çöp gibi ürkek..



vurduğum yerde dur
sözümün hizasına erişemezsin
aşk yoksa, sen, tek kelime edemezsin
bir an önce kaçmalısın bu şehirden
önüme çıkmak için yolunu seçemezsin..



vurduğum yerde dur
saldırdığım her düşmanım sensin.
içine saldığım her korku
sahip olunmakla bin kişiye geçilmez bu koku
mermimin ilk hızına yetişemezsin..

vurduğum yerde dur
ya da durduğum yerde vur beni
bir "serd adımla" yeri benim gibi titretemezsin
bir bulutu bir nefesle içine çökertemezsin
duaların yetmeyecek sana her ettiğinde unutulan
bir zevk boşalımıyla "batın"ın içine giremezsin
vurduğum yerde dur
ne olursun dur
dur vurduğum yerde
üzerime gelemezsin
her sokakta bir anlam bulmak için, içinden isim seçemezsin
her kitaptan tefeülle ders seçemezsin..
dur..
ya da vur beni..
anneni kaybetmekle övünemezsin..
babanın ölümüyle başıboşluğa düşemezsin..
vurduğum yerde dur..
minik yüzlü bakışlar için dur
minik olan herşey için..
minimalist dadaist olmadan dur
şehvetin esiri oldun
her seviştiğinde kayboldun
her kapalı mekan içini bunaltacak
ben yoksam kuyu yok, içine kaçacak

uzun cümleler kurma bana
bana cümleleri uzatarak kusma
kustuklarını öğütme bana
sana emrediyorum !
ya vur beni
ya da
vurduğum yerde dur !

9 Ekim 2007 Salı

BİR OKUL MACERASI (zihinsel.. zihinsel..)


(not: müzikle okunsun lütfen.. .. lütfen ama.. arada bir durup müzik dinlensin. sonra tekrar okunsun:)..)

geceleri ilham gelir de yazarım zannediyorum bloga.. oysa gündüz dersin ortasında.. tam da hocanın en heyecanlı bölümleri anlatması.. ya da direkt bir soruya muhatap olacağım esnada.. aklımdan süzülüyor kelimeler.. daire çizmiş.. çocuklar gibi el ele tutuşmuş zıpla zıpla oynuyor cümleler..
misal:
kelimeler hayalet gibi duvardan duvara atlıyor.. resmen uçuşuyor ..
boğazımdan garip bir dille çıkan anlamsız dualar gibi.. kendinden geçmiş günahkar bir abid gibi.. kaybolarak dondan dona bir güvercin gibi.. cümleleri renksiz ama gölge şeklinde görüyorum.. işte orada tahtanın üzerinden geçti.. pencerede yansımadan ..ışığı hazmederek yere betona düştü.. sürünerek üzerime çıkmaya çalışıyor..
şimdi.. zihnimde yankılanan müzik ne düşünüyorum.. beni bu askıya kim astı.. kim omuzlarımdan tutarak sürükledi beni bu kuyuya.. ve ucunda ipe gerilmiş bir boyun gibi sallandırdı .. hangi ses..
gölge kağıdın üzerine geliyor ve.. film karelerinde deftere kendiliğinden yazılan harfler gibi.. elimin farkında olmadan zihnimin hızına yetişerek not almaya..akşama bunları düşün ve yaz komutunu idrak etmeye çalıştığını farkediyorum..

"kıvrak hareketlerle dans" etmeye başlıyor gölge-cümle.. ulan gölgenin de oryantalisti olur mu demiyorum.. oluyor.. ve bir "kükreme" ile duvardan duvara atlıyor..
böğürtü en dibimden hocanın gözlerine fırlayan bir bakış gibi keskince çıkıyor.. ağzımda hapsediyorum.. sihirli bir güçle emiyorum sesi.. ses bir nefes gibi çıkıyor tevekkül içinde.. görenler dertli sanıyor !!
aaaaahhhhhhhhhhhhhhh !!!!!!!!!!!
midem yanıyor.. yutmamalıyım bu kadar samimi ve derinden gelen cümle-sesi..
çünkü her yutuşum da kusuşum bir başka darbeyle geliyor..
her darbede daha derin uçurum kenarları oluşuyor.. törpülenmemiş tırnak gibi.. ruhum bu sese takılıyor.. yırtınıyor yırtınıyor..
takılıyor.. kopartıp boynumu geren ipten duvara bir çivi gibi çakılmak istiyorum..
aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaahhhhhhhhhhhhhhhhhhhh!!!!!!!
içim müzikle ..cümle duvarla dans ediyor.. ağzım köpürerek içimden konuşuyorum.. içim köpürerek ağzımdan.. ayağımı yere vura vura düşünüyorum.. sanki her yere vuruşumda yeri sallıyorum.. yanımdaki elini bacağıma atıp durduruyor.. demek ki sallıyor muşum !? burnum soluyarak alıyor kokuyu.. kokular solunmak için taaa burnumun ucuna kadar geliyor.. koklasam sanki yeryüzünü içime çekicem..sanki baksam birine o anda içine giricem.. sanki..sanki.. ayaklarım bir demirle bağlı sıraya.. çünkü öyle yükseliyorum.. öyle sesimi içimden gelen fırtınayla dinliyorum..
el ele tutuşup oynuyorum kendimle.. ya leyli ya leyli.. ya leyli.. uzadıkça uzuyor..uzuyor.. ya leyli ya.. ya leyla.. ya leyla !! ey leyl-i sefa.. ey leyl-i kadir.. ey leyl-i yakaza.. ey leyl-i kauntum.. ey leyl-i akbaba...
"koro" oluyor cümleler duvarda nota nota.. hoca yüzüme anlamsız bakıyor farkettim az önce.. ben sanki her şeyi anlamış ve anlıyor gibi bakıyorum.. elimi kaldırsam her şeyi tekrar edecek gibi..
soru sormak ister gibi.. oysa az önce yakazaya giren ben değilmişim gibi..
sakin ve sessizlik bir "nefes" gibi "tevekkül"le yeniden ele geçiriyor yüzümü..
çığlık gibi hafif... uyku gibi ağır bir biçimde yorgun düşüyorum.. yorgunum..


gökten "3" elma düşüyor.. kelime şeklinde..
bir dehliz içinde sessizce seyre dalıyoruz..
dalıyoruz..
dalıyoruz..
"bir"i kurgulayana.. biri kurguya dalana..
biri diğerlerine hayretle bakana..

6 Ekim 2007 Cumartesi

İçimi Yakan Fırtına Öncesi

İlk yazının Sümerler tarafından bulunması ilginç.. demek ki kalıcı medeniyete ilk ulaşanlar onlar olmuş.. Acaba o zaman vahiy gelen toplumlar bulunuyor muydu ?
Peygamberler toplumlarını ne yönde ve hangi medeniyet seviyesinde yönlendirip oluşturuyorlardı..?

Sümerlere yazılı kaynak bırakın diye kim tavsiye de bulunmuştu ki.. ?
Bir vahiy mi ?

Tüm bunlar "fırtına öncesi sessizlik" miydi .. Babil'in kulesinin izlerini taşıyan..
Milyonlarca insan kıyımının.. ve zavallı hayvan..
İniltilerinin içimizdeki ilk ezgilerini mi fısıldamak istediler kelime fonetiğinde...

Peygamber yoktuysa aralarında.. nasıl oluyordu da.. sapkın bir toplum vahiyle yönetilen bir diğer toplumdan daha kalıcı ve medeni izler bırakabiliyordu..


Bazen sorduklarımız içimizi yaksa da.. cevap bulacağız ümidi ile soruyoruz.. küstahlığımızdan değil.. böyle bilinmeli ey "melek olmayan"..

1 Ekim 2007 Pazartesi

KELAMA SELAM.. KUANTUMA DEVAM..

kelamına sığınak arayanlar..

kaybolduğu yerde bulunmak ister.. "kenz-i mahfi"..

ne ayağına geleni çeker..
ne de yüzüne el süreni..
ne ucundadır iradenin..
ne tutunduğu bir göz kalmıştır..

sağanaklı bir yol seferinde.. bir gece vakti..
"isra"ya üfürülen buğulu bir nefes..
iki rekatlık bir iç geçiriştir..

ne bilinerek ölünmeli..
ne de birinin elini tutmadan..

27 Eylül 2007 Perşembe

Kelimeler Nasıl Yığılır..

uzun cümle kurmaya başladığımda.. sanki bir rüzgar dalgası gibi.. kuvvetli ama kesik kesik gelen ..darbeli bir nefes gibi.. cümle uzuyor..uzuyor.. ilk andaki anlam ve ateşiyle.. ortasındaki şiddet ve lezzeti.. sonundaki pişmişliği ya da ham kalmışlığı ..başlangıçtan farklı his uyandırıyor..

samimiyet virgüllerin arasından kayıyor.. araya giren harflerin sertliğinden kırılan.. sızlayan burunlar.. bir ünlem işaretiyle dimdik sıyrılıyor cümlenin sonundan..

tatmin olunmuşluğu sorgularken tükenmiş rüzgar esintisi.. üç noktanın olduğu yere.. bir ölü gibi yığılıyor..
şimdi harfler üst üste.. sanki bir orji sahnesi gibi.. kiminde sapkınlık ve doygunluk hissi.. kiminde mide bulantısı.. kiminde kara saplanmış donma belirtisi..

25 Eylül 2007 Salı

MAŞUK UZUN ÖMÜRLÜ OLMALI.. AŞK OLMASA DA OLUR !

SEVDİKLERİMİZİN..
AŞIK OLDUKLARIMIZIN..
DEĞERİNİ BİLEMEDİKLERİMİZİN..

ÖMRÜ BİZDEN UZUN OLMALI..
UZUN OLMALI !!!
DİZ ÇÖKÜP SECDEYE GİDER GİBİ..
SADECE BUNUN İÇİN DUA ETMELİ..

BEN KENDİMİ FEDA EDİYORUM.. CEHENNEME ÖNCE GİRİP SIĞMAK İSTİYORUM.. ANLADIM BUNU ANLADIM..
HER AŞIK OLDUĞUM BENDEN UZUN YAŞASIN İSTİYORUM..
DUALARIM KABUL OLSUN !

ELİMDE İĞNE İPLİK .. HER İSTEYENE KANAT DİKMEK İSTİYORUM..
ÖNCE MİNİK KIZ ÇOCUKLARI GELSİN..

48 GB POTPURİ

   Üzerinden her şekil bulutlar geçerdi “aşıkken” insanın, Meltem gibi yel gelir, son emeli güle konardı “son of the od”, Şimdi en güvendiği...